•
Döneli yüz altmış beş gün kadar olmuş. (nereden döneli? -iç bir şekilse ve O ile gösterilirse bana düşmez bunun kaygısı- nereye? -yokbunanlatamıyorum- keşke öbür tarafa italik de olabilseydi yazılar.
Bu beş buçuk ayda bir kaç kere evden çıktım. Çıkmak, eylemenin ilk koşulu. -eylemek konusunda yetersiziz- Bu bir kaç kerenin ikisi oy kullanmak içindi. -bazı bir takım politik tutumlarımız ve politik tutumlarımızla dünyanın güzelleşebileceği ihitimaline olan inancımız-??
Diğerleri ekseriyetle bir yerlerde yemek yemek ya da kütüphanelerde bir şeyler -belamı- aramak üzerine gerçekleşmiş olabilir. Dondurma yemeye bile çıkmış olabilirim. (Dışarıya çıkma sebeplerim hiç bürokratik ve insancıl olmaz.) Dışarıya çıkmanın çünkü oturup düşünecek bir yer bulana kadar boşlukta salınmak olduğunu düşünüyorum. Hani mikroskopla bakılan şeyin kımıl kımıl olması hali; başına buyruk ama gözetlenen, kimsesiz ama sınırları olan, soyut ama düşük bütçeli... bunu uzatabilirim ama niye yapayım.
Yürürken ve sebepsizce etraflarına bakınırlarken insanlar düşünemez oluyorlar gibi. (Tamam çok objektif) Yürüme eylemiyle düşünme isteği birbirini götürmüyor mu? Kornea kırıp aktarırken retinaya görülmesini istediklerini beyine de bunları tartmak düşüyor; bakacak mıyım, görecek miyim, düşünecek miyim, duyacak mıyım? -her şeyi de yapamazsın denmiyor- düşünmeyi mi avutmalıyım, yürümeyi mi onurlandırmalı? Hep bir şeylerin ortalamasını almak düşüyor raftan
Dikkat sübliminalleşiyor. İnsanlar çünkü bir illüzyon gibi gelip gidiyorlar, "Panta Rhei" -tahminen kaç insan gelip gitmiştir şimdiye dek. Bizim ne önemimiz?- Yüzlerini bile anımsamayız çoğunun, "evren akar" -akışkan bir sıvı formunda(?) ve varoluşa yanıttır bu, fark etmeyiz- düşünmemiz gerekir. Burasını çok uzattım. -buraya da gelmesi gereken sözlerden bıktım- kalın, italik, altı çizili, üstü çizili. Konuşurken ama hep bodoslama. Ayarı yok bunun.
Kendim kendimi dışarı çıkarmayı sevmiyorum bu yüzden. Çoğunlukla bunu yaptığımda da sosyal mecrada paylaşıyorum, bu da insanın kendi kendine yaptığı bir eylem olmaktan çıkıp topluma mal oluyor; nesne olan mal, -nesneleşiyoruz- namütenahi, ben bir sorun göremiyorum, -şey olarak ben çünkü, eşya olarak da ben, obje olarak biz, biz olarak çoğul, çoğul olarak çoğunluk; bizi biz kistch yaptık.
Kendi kendime kendi dikkatimi neden toplarlayamıyorum.
:Yine bile hayatı olumlama telkinleri veren spritüalistlerin; kimse sormadan durduk yere insanın kendini nasıl geliştirebileceğini anlatan kişisel gelişimcilerin; kendi teşhisimizi belirlememiz için her gün bir hastalık adı paylaşıp, ekseriyetle hangi hastalardan kaçmamız gerektiğini salık veren psikoterapistlerin ve bir de tam zamanlı ilham perilerimiz sevgili yaşam koçlarının falan -üzgünüm- aksine günüme anlam katmak ve temiz hava almak için dışarıya değil de sandalye çekip oturabileceğim ve -en nihayetinde düşünebileceğim- dikkatimin de -eh iyi- çok sübliminalleşmeyeceği- iki metrekarelik balkona çıktığımı ben dahil karşıdaki dağda her gün silüetine selam verdiğim Optimus Prime bile biliyor. -birbaşınalığımın kılıfı güzel.- Neden sonra yaz geldi, geri gitsin.
Yine bir gün balkondayken böyle, insanları çoğunlukla tuhaf bulduğumu fark ettim. Emeklilikte kırlarda bir ev edinip tavuk besleme hayallerini, tavuktan yumurta, koyundan yün, keçiden peynir, inekten süt kazancı sağlanabildiğini kavradıkları an şehirden ardılları sıra -ve dolayısıyla mecburi olarak- getirmiş oldukları kaosla, bunların üretim fazlasını kazanca dönüştürüp kendilerini kendi elleriyle çizdikleri bu müstakil müstesna mülkiyetlerinin sınırlarına hapsedip mutlu olabileceklerini sanıyorlar. Her şeyi sınırlara hapsediyoruz. -çizip böyle __/∆\__ falan- Her şey kazanca, kazanılanana dönüşüyor evrende -durup şöyle ha bire % -her şeyi bir amaç uğruna yapma işini çok mu abartıyoruz?- soru değil.
*nerdeyse yaşamayı unutucaz gibi.
Bir keresinde bahçesini sulayıp kedilerini beslediğimiz bir Anadolu şehrinde tavuk beslemeden üç yıl yaşamayı başarmış ve kimseyle bağ kurmamıştık. Sonra başka bir Anadolu şehrine taşınınca, insanlardan uzak kalmayı askıya almış, onları tanımaya çalışmıştım. Fakat onların sevmedikleri diğer insanların arkasından konuşarak, kendileri hakkında söylenenleri de sineye çekip gülümsemeleri yüzlerine birbirlerinin hiçbir şey yokmuş gibi dostane, bende derin tahribatlara yol açmıştı. -becerememiştim-
Ne daha zordu, yürümek, yürürken düşünmek, insan ilişkileri?
her şeyden önce kaos vardı. kaosu toparlamak için yolda durabilir bir odak noktası seçebilir, önünden dondurma yalayarak geçen otuz beş yaşlarında bir kadını görmezden hemen evvel, bir miktar düşleyebilirsin gibi oluşu. yürüme eylemi çocukken keşfe daha yakın. çocuk olmak nasıl bir şeydi ki -iskambil oynadık geçen, aynı sayıyı üst üste getiren ortadaki kağıtların hepsini alıyordu. oynarken anı dondurmuştuk. an donabiliyor hâlâ- keşfi çocuklukta neden bıraktık? -veryansın-
düşünme eylemini bankta otururkene taşı. -emir kipi-otur. -üçleme kur- gökyüzü, ufuk ve toprak arasında birer karış var işaret parmağını havaya kaldırıp, baş parmağını yana yatırdıktan sonra oluşturduğun L'den gözünü kısıp bakınca ufka. karışların denk geldiği yerler düşünme noktaları. -çok uzak bir evrende-paralel- Mori adında birisi yaşıyordu. Mori'nin tek bir zaafı vardı ki o da ufuk çizgisinin birer karışlık noktalarından geçiş. o anı bekler, gözlerini kısar ve vakti geldiğinde geçerdi. yeşil bir toz bulutu çarpardı her geçişte ilkin yüzüne. sonra küçük bal renkli tomurcukları olan ağaçların tozları uçuşurdu etrafında. ilerleyip bir yere oturur ve biraz düşünme fırsatı yaratırdı kendine. "ötesi sonsuzluk mu bu geçişlerin?" sonsuzluk kulağa biraz belirsiz geliyordu. onu korkutan ya sürekli açmışsa ufku ve girmişse o bir karıştan; içinde hapsolduysa bu düşünme eyleminin. "ya sonsuza hapsolduysam" diye düşünürdü çoğu zaman, tedirgin hissederdi. fakat yine de tekrarlamak isterdi hep. öyle zordu ki durup düşünmek, elini şakaklarına götürüp uyanış diledi. yürüyordu durmaksızın.
-bir başınalığımın başı belada gibiydi. neyse ki bunu yazıyorum. beni böyle bilmezdiniz. alfabeniz değişti. okunamıyor bu i l e t- i
Bizimse hayalimiz, biz (?) -ardılları olmayan bir başınaların- yakıtı yüklenip görebildiği kadar evren görmekti -yaşayanı da evrene dahildi-
-yorulduk-
Yorumlar
Yorum Gönder