Ana içeriğe atla

Mater Serisi 1-2-3



Serinin ilk iki kitabını peşpeşe okuduğum tarih olan 2020 yılında yaptığım yorum  şuydu:

"Uzun zamandır böylesine etkilendiğim bir roman okumamıştım desem abartmış olur muyum acaba.  Ne müthişti. Yazar romanını nöro-roman olarak tanımlıyor. Çünkü epey bilimsel bir tarzı var. Biraz araştırınca yazarın YouTube kanalı Ortapia'yı zaten daha önceden izlediğimi fark ettim. Videodaki yazarın kendisi. Serkan Karaismailoğlu. Akademisyen, bilim insanı."


Ortapia'da sinirbilim dalında bilgiler veren bir YouTube Kanalı.
Bu attığım Post-Truth çağ ile ilgili bir video. Videoda yazar içinde bulunduğumuz bu çağda, doğru bilgiye erişmenin zor olduğundan, erişilse bile bunun bilimle değil, bilgiye erişilen kaynağın popüler olup olmadığıyla bağıntılı olduğundan bahsediyor. Yani bir bilgi ancak anlatanı popülerse erişilebilir hâle geliyor. Bu durumda akademisyenlerin yapması gerekenin insanların limbiğine dokunmak olduğunu söylüyor. Çünkü beynin bilimle ilgilenen kısmı frontal korteks fakat bir çok kararımızı alırken devreye girense limbik sistem.
Dolayısıyla yapmaya çalıştığı limbiğe dokunup, insanların doğru bilgiye erişmesini sağlamak. Aşağıdaki videoda da bunun için kurmacaya ihtiyaç olduğundan bahsediyor. 

Biraz karışık gibi gelse de çok haklı.
"O yüzden siz romanda yüzeydeki hikâyeyi okurken aslında, yazar amacına ulaşıyor ve gerçekliğe akıyor kitap, döngü içinde bilim var çünkü; deneyler, Origon'lar, Homo-neon oluşturma girişimleri, kuruluşlar, büyük planlar, basit fakat karmaşık hayatlar, hepsinin birbiriyle ilişiği; sırlar, suç, aşk, polisiye, merak, akıcılık, sulu götürür sussuz getirir kurgu. 

Enfes bir bilim-kurgu. Kurgu? Hepsi zaten olmuş bile olabilir okuduğunuz her şeyin.

Çok iyi filmi/dizisi olur bunun. "


••••••••


Şimdi yıl 2022.

İki yılda neler değişti? 

Serinin ilk romanı Pia Mater ve devamı Arachnoid Mater elbetteki romanın başlıca karakterleri Tesla, Galen, Meryam, Perit ve Alef  hakkında onların  kim oldukları, şuan yaşadıkları hayat, neler düşündükleri ve çevreleriyle olan diyalogları ama gizemli ama heyecanlı olarak belirli bir kurguyla bir takım da bilimsel bilgiler iletilerek aktarılıyordu bize -ki bu- daha önceki yorumumda da okudunuz, güzel; dönüp dolaşan bir sürü yanlış bilginin bir akademisyen tarafından güzel bir kurguyla doğru olduğunu da öğrenebiliyorsunuz bu sayede. Yazarın kendisinin de ifade ettiği gibi Post- truth çağdayız, doğru bilgiye ulaşmak cidden zor, bu bakımdan bu serinin iyi olduğu konusunda asla fikrim değişmedi.

Fakat bunların önünde sonunda ulaşılabilir bilgiler olduğu da gerçek. Okuduğumuz şey bir makale değil, tek ve somut herhangi bir konu araştırmıyor üzerine yoğunlaşmıyor ve öğrenmek için okumuyorsunuz; bu bilgiler akışta size sunuluyor, derinine inip araştırmak elbette size kalmış çünkü bu bir roman. Peki araştırmak zorunda mısınızdır? Romanları bilgi edinmek için okumazsınız, fakat edindik fena mı oldu. ¿

Şimdi elbette bir romanı roman yapan nitelikleri tartışamayız. Biz kimiz/okuyucu. Bizler nitelikli romanı sadece ararız. Neyin nitelikli olup olmadığına da sadece kötü/iyi/daha iyi roman okuduğumuzda karar verebiliriz. Bu kötü/iyi/daha iyiye nasıl ulaşırız? Elbette onu inceleyen belirli birikime sahip eleştirmenler sayesinde. Öylece gidip kütüphaneden bir kitap seçip bu yola başlamak, yolu uzatmaktan başka bir işe yaramaz. Bu nedenle bu serinin yorumu elbette tartışılır. Takdir edersiniz ki bir sürü roman var mutlaka okunması gerekenler listesinde. 

Roman türüne şu son iki yıldır çok farklı bakıyorum. O yüzden bu seriyi de bu yıl farklı bir pencereden incelemek istedim. Pia Mater'i edebi olarak çağdaş roman niteliğinde olan romanlardan sıyıracak o özgünlük nedir? Bilimsel olması olabilir evet. Yeterli midir ? Bilimsel olması onu edebi olarak nereye taşır? Pia Mater Serisine neden şans vermeliyiz? Vermeli miyiz? Vermeli miydim?

İlk iki kitapta beni cezbeden ilk konu bilimdi. Açıkçası zaten bilim ve kurgunun harmanlanmasını sevdiğim için şans verdim. Bilimsel kurgular okumayı çok seviyorum. Evet Tesla ve Galen arasındaki etkileşim, aşk olacak mı, iletişimleri ne, Tesla ve Alef gerçekte kim? Alef Meryam'a bunu neden yaptı?. Tesla ile ilişkisi nedir gibi sorular sorduğunuz bu kurguda bir romanda olması gereken o içsel akışı da görmek istersiniz. Hani o bir romanı roman yapan edebi dilden bahsediyorum.  Bu seriyi okurken bir makale okuyormuş gibi hissetmiyorsunuz evet ama bir roman okuyor gibi de hissedemiyorsunuz. Bu seri bence bir senaryo. Yani bir film. Belki de dizi. Tamam arka planda bir takım garip şeyler döndüğünün farkındasınız ama o dönen şey nedir? Ve bu sonuç sizi tatmin eder mi?

Dura Mater'de aslında bu arkada dönen mevzuya girmek istemiş yazar. 

Romanın bu kısmına geldiğimde şöyle bir post girdim instagrama:


"Genetik hastalıkları yok edip yaşlanmayı önleyerek uzun yıllar yaşamanın yöntemini (CRISPR) keşfetmiş bilim insanları. 

Hayır, neden.jsjs Napıcaksınız ki daha burada binlerce yıl. Trilyorlarca turşu? Sadece soru.

Araştırınca biraz Nobel ödülü almış CRISPR keşfi. Doğal seçilimin daha kontrollü ve öngörülebilir aksaklıkların önlenebilir olmasını sağladığı için. 

2020'de de Çin'li bilim insanları, genetik kodunu kendilerinin yazdığı çocuk üretmişler.¹ O çocuk 100 yıl sonra bu yazıyı görüp götüyle gülsün bana. Dünya daha iyi bi yer oldu. Tüm insanlar özel, güzel, sağlıklı ve seçilmiş. Yoksul ve cahil diğer tüm canlılar öldü. Sen de dahil.sjaj Evreni iyi bir yer yaptık. Mutlu mutlu yaşıyoruz.

Benzer bi film izlemiştik. Gattaca(1997)². 



²Gattaca, Amerikan bilimkurgu filmi yazarı Andrew Niccol tarafından yönetilen 1997 yılı çıkışlı başrollerini Ethan Hawke, Uma Thurman ve Jude Law'ın paylaştığı bir bilimkurgu filmidir.

Orada da çocuklar genetik kodunu sipariş verince siz, sizin istediğiniz gibi yapılıyordu. Mavi gözlü, piyano çalan, matematik bilen, beyaz tenli vs. Bunlar gerçek bakın Şimdi 2012'den beri var CRISPR teknolojisi. Ve bu çocuklar aramızda. Önümüzdeki 100 yıl içerisinde yeni bir insan türü yaratmayı hedefliyor bilim insanları doğal seçilimle yok olmayacak, doğal seçilimini bizzat kendilerinin tasarladığı.

Yineliyorum. 

Trilyorlarca turşu? Hastalanıp da ölmeyeceksek de ne biliyim nasıl katlanılır bu hayata.

Hem der ki Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda, "Halbuki mesele çok basit:İnsan hastalanır ve ölür."(syf:40) Yemin ediyorum tespit gibi tespit.

J.L Borges'in Sonsuzluğun Tarihi'nde de söylediği gibi,

"Zaman bizim açımızdan bir sorundur; sarsıcı ve talepkâr bir sorun, belki de metafiziğin en can alıcı sorunu; sonsuzluksa bir oyun ya da yıpranmış bir umut.""

-----

Üçüncü kitabı bitirip seriyi sonlandırdığımdaysa, ilk kitaptaki kurgudan eser kalmamıştı. Hüzünlü bitirdim. Belki de hassas kalplerimiz çok alengirli olmasa da biraz kurgu/ aşk/ dram/ mutluluk vs. istiyordu.  Bilemedim. Çoğu için üçüncü kitap yavandı.

Bu arka planda anlatılan konu hakkında çünkü çok şey yapıldı. İzlendi. İki yıl benim için uzun bir süre. Herkes için 2020'den bu yana şok şey değişti. Artık aradığımız şey başkalaştı. Yani benim öyle. Başka bir zaman dilimindeyim ben. 

Çok gençseniz ve çok fazla bilimkurgu film ,dizi izlememişseniz şans verin derim. 

Okumadan önce izlememiş olmanız gerekenler listesi; (eğer dahası varsa aklıma gelmeyen yorumda belirtebilirsiniz)

Diziler:
Orphan Black(2013)
Black Mirror (2011)
Fringe (2008)
The 100 (2014)
Filmler:
Gattaca 1997
İn Time 2011
Predestination 2014
Transcendence 2014
Self/less 2015

Belki de öncü oldu seri farkında olmadan bana. Yazarın dediği gibi belki de limbiğime dokundu. Sonuçta her öğrenilen bizden bir şeyler götürür, hayır katmaz, eksiliriz tıpkı ama bir tuz gibi. Suya kavuşunca eririz, farkında olmadan suya aslında yaptığımızın.










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

his soykırımı

yapamıyorsan yapamıyorsundur. dimağın çünkü ısrarsız/ ve diğer her şey gibi sonunu bilemediğin bir kaos içinde büsbütün avuçlarında parıldayan hengamenin götürdükleri ile yüksünük, savruk, süreğen bir çağrışım yılgın ve üstelik son sürat giderken bu yılgıyla, sızlıyor burnun, içindekilerle dolu kafan ağır, güne dönen yüzün sararık, tırnakların mor ve pek çok şeyi yitirdiğin o günün akşamı aidiyetin siliyor her şeyi /block/daha fazla block/ biliyorsun korkak olmanın sırası değil, akıyorken hayret direnç gösterebilmen huzursuz bağdaşıklığa beyhude neden çünkü his soykırımı adı e biraz nüktedan. 🎧 Wherever i may roam

Kendini de birlikte götürmüş 🎧

• "Sokrates'e birinin yolculuklarla hemen hemen hiç değişmediğini söylemişler. "Eminim ki, kendini de birlikte götürmüştür" diye yanıtlamış Sokrates."¹ Yoksa madem hepimize bu cihanda bir yer, olmayan o yerde buluşacağızdır gibi, nereye kadar gideceğiz ya da duracağız çünkü yo lun sonunda bir yerde mutlaka toplanacağızdır. Ama değil mi ki oraya da aidiyet hissedemeyiz oradan da gidesimiz gelir orayı da kalabalık yaptık çünkü, orası da bir yer'leşti, resmiyet kazandı. Olur bu. Hep oldu. Buna direnmeyelim elbirliği edelim tamam kabul ama cihansız olup bir yerde de buluşmayalım lütfen. Kendilerimizi geride bırakabilir miyiz? Bu böyle herkesin kendine ait müstakil cihansızlığı olarak devam etse olmaz mı? Tamam kendini cihansız hissedenler güruhu olarak varlığınızın saptanmış olmasına hayır hiç asla lafım yok fakat sayınızın artmasından bir miktar rahatsızlık duyuyor olmam cihansızlığımı benciliyorsa, rahatsızım, müstakil cihansız olayım istiyorum, cihansızlıkla...

Yol

Bir film sahnesi bazen düşündürüyor insanı. Olmak istediğimiz yerler var. Olması istenilenler sürüncemede. -yıllardır aynı bak. Pencerelerden dışarıları izliyorum hep. Yollar dağlar, ağaçlar var. Birileri yürüyor. Gün dönüyor. Yere bişey düşürüyor biri, arabasının farı yanmıyor diğerinin, geçen biri çöp kovasına çarptı, yitti sonra gün. Akşam oldu. Sokak lambaları yanıveriyor gün yitince. Kemikleri sızlıyor mezardakinin, ısınmıyor, aydınlamıyor hiçbir mezarlığın içi, soğuk bu aralar; karşı evin bacası tütüyor, güneş gelir birazdan, çok az ama işi başından aşkın.-yazgısına sarılmış uçuyor son kuş. .. Meşhur bir hikaye var onu bilirsiniz.-yol hikayesi.Yolculukta tanırmışsın insanı. İçe gidileni kastetmediler ondan şüphesiz, kanla, başla, ayakla yürülüneni diyorlar. Olsun yine de ne kadar tanıyabilirsin ki bir insanı, öyle hemen tanınılabiliniyor mu. -sen de herkes gibiymişsin- Başka olmak için uğraşılabilinirmiş gibi. Dönüp durup yaşıyoruz hepimiz. Dönüyor filmler, toparlanıp gidiyoruz, ...

tüm bu oluş

| Niye ve şimdi bunun sırası mı bilmem fakat bir yerden düşmek isteseydim bu muhtemelen evrenin kenarı olurdu. Niye düşmek isterdim bilmiyorum. Evrenin ama mevzuyla kendisini ilişkilendirmesi bi hayli zor. Bir kenarı Stephan Hawking'e göre bile yok. Artık son kanıya göre evren sınırsız ama sonlu. Bir gün yok olacak ama üzgünüm canım kendim bir kenarı yok. :') Başlangıcıysa biraz kaoslu şaibeli entrikalı türk dizileri gibi süzüm süzüm süzülüyor. Evren ve ona oturtmak istediğim muhtemel tanımlar konusunda kafam evet biraz karışık. Gaz ve toz bulutlarını tenzih ederiz ama kim bu gaz ve toz bulutları. Khaos'un oğulları?. O zaman adları Gasos ve Tosos olmaz mıydı. Gasos ve Tosos diye yedi bölümlük mini dizi yazmamı isteseydi Netflix. -istemedi. Konumuz bu değil. Belli ki esaslı bir gazdan ve hatırı sayılır bir tozdan bahsediyorlar. Biz de anıyoruz. Mitolojide geçmemesi ya da bizim bir şekilde de olsa mitolojide yaşamadığımız gerçeğiyle birlikte biraz geçenlerde James Webb'in...

Vincent Van Gogh

Bundan bir-iki hafta kadar önce öyle dururken, yine okunacak ve yapılacak tonlarca şey varken, Loving Vincent'i izledim. Loving Vincent, Afiş Loving Vincent (Vincent’ı Sevmek), 2017 yapımı bir drama. Bu biyografik dramayı Van Gogh üzerine yapılmış diğer filmlerden farklı kılan, filmin 65.000 karesinin her birinin 100 ressam tarafından kanvas üzerine yeniden çizilerek yapılmış, yağlı boya çizimlerinden oluşturulması. Loving Vincent, 2017 Filmde V. Van Gogh'un ölümünden sonrası işlenmiş.  Gerçekten ihtihar mı etti yoksa bu bir cinayet miydi, gibi sorular çerçevesinde ilerliyor film. Adeta Van Gogh'un resimlerinin hareketlendirilmiş hali. Muazzam bir emek. film hakkında   En son buna benzer The House diye bir dizi/film izlemiştim. O da stop-motion tekniğiyle keçeden yapılmış canlıları hareket ettirilerek çekilmişti. Bu işi bu resim karelerinin her birini yeniden çizerek yaptıklarını göz önünde bulundurarak, Loving Vincent filmindeki emeği biraz olsun gözünüzde canladırab...