Ana içeriğe atla

Bi şiir hikâyesi



Bundan bir ay kadar önce, durup dururken, yani işte o hani, gökten zembille düşen şeylerden biri başıma düştü;
canım şair, Zeynep Arkan

İkrar ve Orada Merhamet Varmış adlı iki şiir kitabı mevcut. Ayrıca, şiir konusunda ufkumu açan ders hocam; yazdıklarımı edebi anlamda yorumlayan-eleştiren ilk yetkin kişi.

İnsanın, yazdıklarımı bi okur musunuz, yorumlar mısınız, gömülecekse beraber kazalım mı toprağını diyebileceği yetkinliğe sahip bir insan dahi tanımıyor oluşu ne kötüymüş. Bunun farkına varışım bir miktar üzdü beni.
Edebiyata ilgi duyarım fakat edebi çevrem yoktur benim. Hani bu baba çevre; dergi, editör, eleştirmen, yayıncı vs.
Kendini eksik hisseden çoğu insan için böyledir bu durum. Olagelmiş her düzenin içinde bir hiyerarşi yok mudur hem. Öyle herkes her yerde kabul görmüyor. Gerçi kabul görünürlükte göreceli. Belirli hegemonyaların girdabında nasıl dönmesin bu çark, nasıl kırılmasın dişlerin.

Zeynep Arkan'lı hikâyemde yolum, Hayriye Ünal'la kesişti. Kitapları daha henüz elime ulaşmadı ama kısa araştırmalar sonucu, buzdokuz dergisi genel yayın yönetmeni olduğunu öğrendim, YouTube'da Çesa'da  (çevrimiçi edebiyat sanat akademisi)
çok sesli şiir ile ilgili yaptığı çevrimiçi konuşmada söylediği şu cümleleri size de aktarmak istiyorum:

"Ben kendimi anlamaya çalışıyorum, dünyayı anlamaya çalışıyorum ve şiiri anlamaya çalışıyorum, dahil olmaya çalıştığım bir şiir ortamı var, onun bir ucundan girmeye çalışıyorum. O sıralarda ilk çok sesli şiirimi yazmaya başladım, bir çok dergide reddedildi. Yani ben yirmili yaşlarımdayım, öfkeliyim, güçlü, uzun ve böyle çeşitli bölümlere ayrılmış şiirler yazma peşindeyim; insanın o büyük hikâyesine sürekli atıf yapmaya çalışıyorum, koskoca bir klasör şiir yazdım ama editörler benim yapmaya çalıştığım şeyi anlamıyor. Yani bu ciddi bir şey, genç bir insan için."

Çok akıcı ve güzel bir yayın olmuş, izlemenizi tavsiye ederim.
Zeynep Arkan'da bir söyleşide benzer şeyleri söylemiş:
"Kendimi ifade edememe sorunlarım vardı, bu duyguyu yaşamadan şiir yazamıyoruz zaten. Kendimi çok yalnız hissettim, insanların sevgisizliğini çok derinden tattım, bununla nasıl mücadele edileceğini bilemiyordum."

Ben de söylesem, tıpkı bunlara benzer şeyler söylerdim eminim; aidiyet hissetmediğim/hissedemediğim tüm bu keşmekeşten alıyor beni şiir, bambaşka yerlere götürüyor. Lirizmi bir yana, gerçekçi tavrı da cezbediyor beni, salt romantizm olarak görmediğim bir şey şiir, keza edebiyat.
Tam burada kısaca beni çok heyecanlandıran Buzdokuz Dergi'sinden de bahsedeyim.

"Buzdokuz, yani mevcut dünyanın sonunu getiren madde. Bu tam da aradığımız şey. Genelgeçer beğeninin dışında ve egemen anlamlandırma pratiğini sarsabilecek türden bir isim. Şiirin, bilinen dünyanın dışında simgesel bir alanda ortaya çıktığına işaret ediyor. Şiir, gerçekten şiirse bu dünyadan, herkesin peşinden koştuğu dünyadan kopuyor. Gelip geçici de olsa bu kopuşa özgürlük diyoruz. Dünya ise sanki onun sonunu düşleyen maddenin, bir bakıma şiirin içinde saklı duruyor.
Bu kopuş üzerine, yani kopana ve kopulana dair etraflıca düşünmek gerek. Teorinin asıl ödevi bu. Öyleyse teori bu bağı kuracak. Eleştiri ise önyargısız, nesnel ve tutarlı bir zihni devreye sokacak. Dahası bunun sağlamasını yapacak. 
Bize şiiri ve teoriyi, insanın meselelerinin etrafında bir araya getirecek bir dergi gerek.
Bu dergi, bunun için var.
Buzdokuz: estetik / politik alandaki çıkara dayalı ittifaklara karşı ileri şiiri savunacak bir kale."

Derginin isimine karar verirken, en son Buzdokuz'da karar kılınmış ve bu notlar düşülmüş tanıtım bültenine, hali hazırda 3 sayısı olan Buzdokuz, küçücük dünyasında sıkışmış beni umutlandıran bir dergi oldu.
Sıradışılığın vücut bulmuş hali adeta dergi. Bu fikri düşünene, içeriğinde emeği geçenlere, yazarına şairine, katkısı olan herkese sonsuz minnet ve teşekkür, çok keyif aldım, hâlâ alıyorum, dolu dolu çünkü. Bitmek tükenmek bilmeyen memba gibi dönüp dönüp yeniden okumalık, dosyalar da mevcut, söyleşiler, eleştiriler; vesilesiyle tanıdığım onca nitelikli şair ve yazar da cabası.
Dergide bi takım bölümler var. Dergi evet bi değişik.
Esc, Ctrl+a, Home, Ctrl+s... 
Esc bölümü örneğin. Bildiğimiz escape. Çıkış yani. "Olagelenden uzağa" mı deseydim.
Bu Esc bölümü bana şeyi hatırlattı, Ece Ayhan'ın Nilgün Marmara'nın temsilcisi olduğunu söylediği o hani "uç'talık" yakıştırmasını. 
Tam olarak o uç'talık Buzdokuz.
Yeni çağın dili bezeli her yanında.
--
Umutluyum. Mutluyum ve de bu insanların varlığından ötürü. Yol güzel çünkü. Yolda olmak.
İyi ki diyorum. İyi ki karşıma Zeynep Arkan çıktı, kalemine, yüreğine, şiirine, sesine, gönlüne, gül yüzüne sağlık.🌿


"yersizlik senin yazgın ey insan
okunamaz bir tarih, kayıtlı sürgün kuşağı
kutsanmış mahremiyetin evinde senin
ne bir oh sesi, ne bir kuş cıvıltısı gelir kulağına
düşünmeden delik koliler taşırken insanın delilik tarihini
delirebilen varlık olarak insan zihnimizde sorularla çoğalır
nesnel ve eşzamanı sorular ve koliler de elbet delinir
her şey ansızın olur, sorular cevapsız kalır
insan taşınırken alın yazısını da elbet yanına alır."  
Zeynep Arkan / Taşınmak
----- 
"Değişmedi ne ahenk, ne niyetler, ne devran
Kulbu kopan, gözü dönen, geri viteste giden
Bozuk saat, akan musluk, nasırlı topuk
Kanlı biftek, soslu ördek, çiğ tavuk
Kim neye razı ise tabağına o gelir." 

Zeynep Arkan/İkona Kılıcı


Ek:
Dün trt2'de yayınlanan Edebiyat Söyleşileri programından bir bölüm izleyeyim dedim. Hani Ahmet Murat'ın sunduğu program, izlemediyseniz hiç tavsiyem olsun, YouTube'da mevcut bazı bölümleri. TRTizle uygulamasını indirip de izleyebilirsiniz.
İşte öyle gezinirken, hangi yazarı dinlesem diye, Hayriye Ünal'ı gördüm 54. bölümde. 
Tü bana ki Çesa'da Hayriye Ünal'a kimleri tavsiye edersiniz okunması gereken yazarlar için diye gelen soruya, yayın kurulunda olduğum dergideki arkadaşlarımı tavsiye ederim dedi işte Hakan Şarkdemir, Murat Üstübal, Atakan Yavuz, Zeynep Arkan, Serkan Işın, Burak Ş. Çelik...
-Çesa'da başka bi edebi yutup kanalı, Hayriye Ünal'a taktım ben sanırım.sjjs- 
-
İşte ben de hepsini, Şair Zeynep Arkan'la ve Buzdokuz'la tanıdım, dedim keşfetmekte ne kadar geç kalmışım. Bu benim ayıbım olup kenarda dursun, gelip gidip yaa bak diye kendimi rencide edicem.
Derginin çünkü her sayfasından nitelik, özveri, emek fışkırıyor.
Buzdokuz'u bana böyle manyak gibi sevdiren, Hayriye Ünal'ın işte edebiyat söyleşileri programına konuk olduğunda söylediği gibi;

"Evet, ilk zamanlar kendime sakladım yazdıklarımı fakat sonra şiirin kamusal paylaşıma açık olan bişey olduğunu keşfettim, bu bir anda olmadı. Dergilerle tanışınca oluyor bu. Dergiler biliyorsunuz, işin, şiir sosyolojisinin de kendi içinde barındığı ve en çok orada konuşabildiğimiz şeyler."

Ben de bunu Buzdokuz'la keşfettim, yani şiir konuşabilceğim insanlar olduğunu, omg, bunun ne kadar değerli olduğunu, size anlatmaya kelime haznem yetersiz, sankim biraz geç ama olsun, güç olmasın diycem de şiir de güç bi mevzu.
Ve ben de inanılmaz seviyorum bu yüzden Buzdokuz'u, sizlere de tavsiyemdir bence her sayısını mutlaka edinin bulabilirseniz, şeyden almıştım ben dergikapında Instagram sayfasından. Sağ olsunlar gönderdiler.

İki ayda bir çıkıyor Buzdokuz, gönüllü fahri destekçisiyim ben. Onların haberi yok.sjsj
Avangart, postmodern, yenilikçi, uçta ve bişeyler anlatma ve anlama gibi derdi olan herkesin mutlaka edinmesi gerek. Yani şu an bunu okuyorsanız beni takip ediyorsunuz, ve beni takip ediyorsanız çok normal bi tip sayılmasınız.ajs
İçeriğinde şiirler, aylık dosyalar, eleştiriler ve söyleşiler mevcut, 4. sayısına ulaştı, umarız daim olur, kalp. 💚

Zeynep Arkan - Orada Merhamet Varmış, İkrar


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

his soykırımı

yapamıyorsan yapamıyorsundur. dimağın çünkü ısrarsız/ ve diğer her şey gibi sonunu bilemediğin bir kaos içinde büsbütün avuçlarında parıldayan hengamenin götürdükleri ile yüksünük, savruk, süreğen bir çağrışım yılgın ve üstelik son sürat giderken bu yılgıyla, sızlıyor burnun, içindekilerle dolu kafan ağır, güne dönen yüzün sararık, tırnakların mor ve pek çok şeyi yitirdiğin o günün akşamı aidiyetin siliyor her şeyi /block/daha fazla block/ biliyorsun korkak olmanın sırası değil, akıyorken hayret direnç gösterebilmen huzursuz bağdaşıklığa beyhude neden çünkü his soykırımı adı e biraz nüktedan. 🎧 Wherever i may roam

Kendini de birlikte götürmüş 🎧

• "Sokrates'e birinin yolculuklarla hemen hemen hiç değişmediğini söylemişler. "Eminim ki, kendini de birlikte götürmüştür" diye yanıtlamış Sokrates."¹ Yoksa madem hepimize bu cihanda bir yer, olmayan o yerde buluşacağızdır gibi, nereye kadar gideceğiz ya da duracağız çünkü yo lun sonunda bir yerde mutlaka toplanacağızdır. Ama değil mi ki oraya da aidiyet hissedemeyiz oradan da gidesimiz gelir orayı da kalabalık yaptık çünkü, orası da bir yer'leşti, resmiyet kazandı. Olur bu. Hep oldu. Buna direnmeyelim elbirliği edelim tamam kabul ama cihansız olup bir yerde de buluşmayalım lütfen. Kendilerimizi geride bırakabilir miyiz? Bu böyle herkesin kendine ait müstakil cihansızlığı olarak devam etse olmaz mı? Tamam kendini cihansız hissedenler güruhu olarak varlığınızın saptanmış olmasına hayır hiç asla lafım yok fakat sayınızın artmasından bir miktar rahatsızlık duyuyor olmam cihansızlığımı benciliyorsa, rahatsızım, müstakil cihansız olayım istiyorum, cihansızlıkla...

Yol

Bir film sahnesi bazen düşündürüyor insanı. Olmak istediğimiz yerler var. Olması istenilenler sürüncemede. -yıllardır aynı bak. Pencerelerden dışarıları izliyorum hep. Yollar dağlar, ağaçlar var. Birileri yürüyor. Gün dönüyor. Yere bişey düşürüyor biri, arabasının farı yanmıyor diğerinin, geçen biri çöp kovasına çarptı, yitti sonra gün. Akşam oldu. Sokak lambaları yanıveriyor gün yitince. Kemikleri sızlıyor mezardakinin, ısınmıyor, aydınlamıyor hiçbir mezarlığın içi, soğuk bu aralar; karşı evin bacası tütüyor, güneş gelir birazdan, çok az ama işi başından aşkın.-yazgısına sarılmış uçuyor son kuş. .. Meşhur bir hikaye var onu bilirsiniz.-yol hikayesi.Yolculukta tanırmışsın insanı. İçe gidileni kastetmediler ondan şüphesiz, kanla, başla, ayakla yürülüneni diyorlar. Olsun yine de ne kadar tanıyabilirsin ki bir insanı, öyle hemen tanınılabiliniyor mu. -sen de herkes gibiymişsin- Başka olmak için uğraşılabilinirmiş gibi. Dönüp durup yaşıyoruz hepimiz. Dönüyor filmler, toparlanıp gidiyoruz, ...

tüm bu oluş

| Niye ve şimdi bunun sırası mı bilmem fakat bir yerden düşmek isteseydim bu muhtemelen evrenin kenarı olurdu. Niye düşmek isterdim bilmiyorum. Evrenin ama mevzuyla kendisini ilişkilendirmesi bi hayli zor. Bir kenarı Stephan Hawking'e göre bile yok. Artık son kanıya göre evren sınırsız ama sonlu. Bir gün yok olacak ama üzgünüm canım kendim bir kenarı yok. :') Başlangıcıysa biraz kaoslu şaibeli entrikalı türk dizileri gibi süzüm süzüm süzülüyor. Evren ve ona oturtmak istediğim muhtemel tanımlar konusunda kafam evet biraz karışık. Gaz ve toz bulutlarını tenzih ederiz ama kim bu gaz ve toz bulutları. Khaos'un oğulları?. O zaman adları Gasos ve Tosos olmaz mıydı. Gasos ve Tosos diye yedi bölümlük mini dizi yazmamı isteseydi Netflix. -istemedi. Konumuz bu değil. Belli ki esaslı bir gazdan ve hatırı sayılır bir tozdan bahsediyorlar. Biz de anıyoruz. Mitolojide geçmemesi ya da bizim bir şekilde de olsa mitolojide yaşamadığımız gerçeğiyle birlikte biraz geçenlerde James Webb'in...

Vincent Van Gogh

Bundan bir-iki hafta kadar önce öyle dururken, yine okunacak ve yapılacak tonlarca şey varken, Loving Vincent'i izledim. Loving Vincent, Afiş Loving Vincent (Vincent’ı Sevmek), 2017 yapımı bir drama. Bu biyografik dramayı Van Gogh üzerine yapılmış diğer filmlerden farklı kılan, filmin 65.000 karesinin her birinin 100 ressam tarafından kanvas üzerine yeniden çizilerek yapılmış, yağlı boya çizimlerinden oluşturulması. Loving Vincent, 2017 Filmde V. Van Gogh'un ölümünden sonrası işlenmiş.  Gerçekten ihtihar mı etti yoksa bu bir cinayet miydi, gibi sorular çerçevesinde ilerliyor film. Adeta Van Gogh'un resimlerinin hareketlendirilmiş hali. Muazzam bir emek. film hakkında   En son buna benzer The House diye bir dizi/film izlemiştim. O da stop-motion tekniğiyle keçeden yapılmış canlıları hareket ettirilerek çekilmişti. Bu işi bu resim karelerinin her birini yeniden çizerek yaptıklarını göz önünde bulundurarak, Loving Vincent filmindeki emeği biraz olsun gözünüzde canladırab...