Umberto Eco'nun Gülün Adı isimli kitabını geçtiğimiz yıl okumuştum aslında. Fakat dün ölüm yıl dönümüymüş yazarın. 19 Şubat 16. Aklıma düştü, başkaca meşguliyetlerden kaynamıştı hakkında bir şey yazamamıştım. Yad edeyim.
Her birimizin Gülün Adı'nı sıkça duyduğumuzu düşünüyorum. Ki zaten modern klasikler arasındadır bu roman. Gülün Adı, polisiye ve suç romanından öte muazzam bir orta çağ kitabı. Üstelik sıradan bir orta çağ kitabı da değil, skolastik döneme göndermelerle dolu.
14. yüzyıl İtalya’sında bulunan büyük bir manastırda yedi günde işlenen yedi cinayeti anlatıyor olsa da Umberto Eco, orta çağın sosyal, siyasi ve dini yapıları hakkında oldukça detaylı bilgiler veriyor. Kitap boyunca bilim tarihinin önündeki engelleri görüyoruz.
Ne çok şey değişmemiş aslında diyorsunuz, yakılan, gizlenen kütüphaneleri görünce; ulaşılmasın diye sayfalarına zehir sürülen kitaplar, bulunmasın diye saklanan Poetika, rahipler ve mezhepler arası çekişmeler, kendi içlerinde bile susturulan sesler hep bize haberci aslında; yok edilmese ve yasaklanmasaydı her şey bu kadar zor olur muydu?
Kanıksanmış yargıların kabulü, kraldan çok kralcılık, eziyet, işkence. Ne kolay birine kâfir damgası yapıştırmak, dinden afaroz etmek, cadı ilan etmek, uğursuz saymak, fikirleri susturmak, kitapları yasaklamak. Üstelik Antikçağa ait bilim, sanat ve felsefe kitaplarından en ünlüleri bu kütüphanede saklanmış ve insanların yararlanması engellenmiş.
Kitapta buna oldukça fazla yer veriyor U.Eco. Saklı kapılar ardına gizleniyor oluşun epey tasviri mevcut. Labirent bir kütüphane ve bilginin insanları itaatkâr olmaktan uzaklaştırdığını düşünen o rahipler. Meselesi bununla. Bilmin, ilmin, aklın skolastik düşünceyi yenmesini istiyor içten içe Umberto Eco, yarattığı William ve çömezi Adso karakterleri ile.
Mizahla da bunu destekliyor, saklanan gizlenen şey çünkü, Aristoteles'in Komedya'ya adadığı Poetika isimli kitabı. O yüzden bilginin insanı cezbetmesi. Merak çünkü, kitabın peşine sürükledi bi kere herkesi...
Alınıp bir yerden bir tepeye konan şeyler mizah sevmiyor ama maalesef. Kutsanmış hiçbir şey mizah sevmiyor. Eleştiri asla kabulünde değil keskin kuralların. Alaşağı edilmekten korkuyorlar, ama mizahı yapılmayan o saygın kutsanmış öğreti korkumuza dönüşebiliyor. Korkularımızın kutsanması bizi tutsak eden.
"Öyleyse neden öğrenmek istiyorsunuz?"
"Çünkü bilim, yalnızca insanın yapması gerekeni ya da yapabileceğini bilmesinden ibaret değildir; yapabileceğini, ama belki de yapmaması gerekenin bilinmesini de içerir. Bugün cam ustasına, bir bilginin ortaya çıkardığı gizleri şu ya da bu biçimde başkalarının onları kötüye kullanmamaları için saklaması gerektiğini, ama bir yandan da onları mutlaka ortaya çıkarmak gerektiğini söylememin nedeni buydu; bana öyle geliyor ki, bu kitaplık da gizlerin örtülü kaldığı bir yer."
Bu ve bu minvalde o kadar entelektüel birikim mevcut ki kitapta, yayın evi basmak istediğinde, bunun sayfasını azalt okumazlar demiş Umberto Eco'ya.shsh İşte o yüzden öyle alelade bir suç romanıdır diyemiyorsunuz, her yönüyle dolu dolu. Ben de okumak istedim haliyle. Kendisi de bunu belirtir zaten Eco'nun; “şimdiki zamanı yalnızca televizyon ekranı aracılığıyla biliyorum, oysa Ortaçağ’ın doğrudan bilgisine sahibim."
Ortaçağ ile ilgili basılmış bir çok eseri mevcut. İhtisas alanı. Eco'nun evinde 30 bin kitap bulunuyor, 250'si de ilk baskı dediklerimizden. Kendisinin en çok etkilendiği yazar ve kitabı, James Joyce/Ulysses. Öyle zor olduğu söylenir ki Ulysses'i okumanın, Eco'nun en sevdiği kitap olmasından dilinin ne kadar zorlayacı olduğunu anlamış olmanız lazım şu noktada. Hatta Eco'nun sekiz yılda yazdığı Foucault Sarkacı isimli kitabını okumaya çoğu kişi yeltenmiş ve okuyamamış. Ben yeltenmedim bile. İnsanın kendisini bilemesi harika bir şeydir çünkü Gülün Adı yeterli geldi o zeka karmaşasının beynimi deşmesine.jsjs Bunu da özellikle belitiyor zaten Eco kitabın sonunda. Bunu okuyan okurun canını yiyim. Ben okuruma güveniyorum. Tamam zaman zaman yorsa da bu doluluk, kafanız kazana dönse de müthiş bir keşif yapmış olduğunuz gerçeği değişmiyor. Bellissimo 👌
Aynı isimli filmini de şimdi izledim yazıyı bloga atmadan evvel nefis. Yönetmenliğini Jean-Jacques Annaud'un üstlendiği film, İtalya, Fransa, Almanya ortak yapımı (1986). Eco filmi çok beğenmemiş ama ben muazzam buldum. Mutlaka filmi de izlenmeli.
Dediği gibi U.Eco'nun;
"Bir kitap aç ve yüksek sesle oku."
The Name Of The Rose (1986) |
•
•
•
Yorumlar
Yorum Gönder