Ana içeriğe atla

The Two Popes

"İki Katolik adam, birbirlerini çıldırtmadan Papalığı paylaşabilir mi?"

Öncelikle biraz tarih bilgisi filme başlamadan iyi gelir. Kimdir bu Papa?

Papa dediğimiz dünden bugüne Katolik Kilisesi’nin başkanı. Bu makama da Papalık deniyor. Papalığın merkezi Roma şehrinde Vatikan. Vatikan bugün bildiğimiz gibi bağımsız ve Dünya'nın en küçük ülkesi.

Şimdi rivayete göre, İsa peygamberin en yakın arkadaşı Petros Roma'ya gelip İsa'nın kilisesini kurmuş. Bir şekilde MS. 300'lü yıllarda önceden zinhar yasak olan Hristiyanlığı Roma İmparatoru I.Konstantin artık yasal olarak kabul edip kendi de Hristiyanlığı seçince tabiri caizse işte papalık da almış yürümüş. Devlet işlerine mi karışmalar, şövalye mi yetiştirmeler, haçlı ordusu mu kurmalar, dünyaya mı hükmetmeler, cennetten arsa mı satmalar, ruhban sınıfı mı oluşturmalar, skolastik çemberde mi boğulmalar seç beğen al. Her şeyin içinde bu papalık.

Neyse sonra 1800'lü yıllara geldiğimizde malum Roma Moma falan kalmadığından İtalya Devlet'inin temeli atılıyor fakat papa Roma'nın İtalya toprağı olmasını istemiyor. Kutsal Roma kafası. Dolayısıyla papalık bağımsız kendi halinde bir devlet oluveriyor. Küçük ama etkili bir devlet. İşte taa o MS.300'lerden beri ama 268 papa gelmiş geçmiş. 

Bizim filmde gördüğümüz papalar ise 267 (Antony Hopkins) ve 268.(Jonathan Pryce) papalar. Artık aldıysak alacağımızı yoruma geçiyorum. He bu arada buraya kadar anlattıklarım filmde yok önceden bilmeniz gerek. Bu da amme hizmetiydi.jssj

Filmde iki papa yok tabii ki.

Filmin türünün Dram/ Komedi olmasından ötürü adı bu şekilde seçilmiş diye düşünüyorum. Böyle şeyler olmaz papalıkta çünkü. Tek adamlık esastır.

Fakat diğer zamanlardan farklı bir şey olduğu kesin. Dur anlatcam.

Film, 266. papa olan II. Jean Paul'un 2005'de ölmesiyle başlıyor. Şükürlerce ki hayır bu papa yok filmde.jhhs Sadece gerçekten öldükten sonraki merasim konulmuş filme.

O öldükten sonra yerine işte Papa XVI. Benedictus geçiyor. Papa Benedik diyelim. Anthony Hopkins'in canlandırdığı papa oluyor. 1500'lerden sonraki ilk Alman papaymış kendisi. Çok sevilmiyor sanırım. Nazi diyenler oluyor filmde de kendisine. Katolik, radikal, reform sevmiyor. Fakat Benedik'ti diğer papalardan ayıran önemli bir özelliği var, tam 700 yıl sonra tarihte ikinci defa bir papa makamını bırakıp yerine papa tayin ediyor. Kendisi aşırı katolikliğin verdiği sancıyla mı nedir, "Artık Tanrıyı duyamıyorum." deyip istifa ediyor. Benedik'ti ayıran şey bu. Bir kerenin dışında hiç olmadı bu tarihte. Çünkü genellikle papa ölünce, kardinaller oy kullanıp 77 adet oyu geçeni papa ilan ediyorlar. Hatta bu mevzu Vatikan'da seçim sonrası bacadan çıkan beyaz dumanla halka haber ediliyor. Bu adamlara da yazık. Diyor ki Benedik istifa edip en son giderken "yoruldum, ben yönetici değilim alimim." Siyaset zor iş cidden alimi bile zalim yapabiliyor. 

Neyse filme gelecek olursak, filmde Meksikalı Kardinal olan aynı zamanda şu anki(2022) Hristiyanlık dünyasının Papası, Franciscus, yani asıl adı Bergoglio olan Papa'nın Papa oluş hikayesini izliyoruz. Benedik'in ısrarı bu yönde, ona bırakmak istiyor makamı. İçten içe birbirlerine zıt da olsalar, e biraz reform olsa fena olmaz diyor Benedik. Franciscus'un Benedik'le yapmış olduğu diyaloglar çok güzel ve filmi izlettiren de zaten bu uzun diyaloglar. Sanırım filmi epey bir kitleye iyi film adı altında sevdiren de bu.

Film size ama acayip Hristiyanlık misyonerliği gibi gelebilir ilk başta. Öyle de zaten. Ama bence sinematografik olarak da başarılı. Meksikalı Papa'nın reformist, diğerine göre daha çağdaş, tango yapan, pizza yiyen bir papa falan olmasından ötürü diyologlar tatlı sert, atışmalı hatta mizahi. Benedik'te rol veren oyuncunun Anthony Hopkins olmasından ötürü de resmen severek izlenecek bir yol hikâyesi. Yer yer 2012'den beri ve 2022'de de halen papa olan Papa Franciscus'in geçmişine gidildiği, hayat hikayesinin de resmedildiği, e olacak o kadar da adamın sempatik gösterildiği, aynı zamanda da değişim ve dönüşümle aşırı skolastiğin çarpışmasının konu edindiği tarihsel alt metinli ve zannediyorum Hristiyanlık dinine ve Papa'ya karşı saygı ve sevgi kazandırılması için yapılmış bir film.shsj Cübbelinin bugün her YouTube kanalına misafir olması gibi geldi bi an.shhshs

Ben tarihe ilgi duyduğum için sevdim. Fakat aslında çağa ayak uydurmak ya da uydurmamak meselesi filmin.

Asırlardır mevzu da bu zaten.

"Hayat asla durağan değildir."

"Ödün verme, değiş."

Zaman akıyor. Tarih ilerliyor. Her şey değişiyor, dönüşüyor. Türkiye'de yapılmış olsaydı bu film bizde din adamını bakan olarak devlet atadığı için böyle bir şey mümkün olmayacaktı. Ancak mezhepten ziyade cemaat tarikat çatışması konu edinilebilir. Ama onlar da birbirilerine değil görev teslim etmek birbirlerini boğmak istiyorlar.sjjs ve çoğu radikal. Sorun da bu zaten sanırım. Reformist bir din anlayışına ihtiyacı var dünyanın. Din üzerinden kutuplaştırılmasına insanların, din üzerinden kandırılmasına, din üzerinden propaganda yapılmasına dayanılamıyor artık. İnanç çünkü içten gelen. Başkalarının içinden gelip geçenlerin dikizlendiği değil. 

Umarız inanmak isteyenler de inanmamak isteyenler de bunları kullanmak isteyen insanların kabında çorba olmaz.

Bu kadar uzun yazıyı hak ediyor mu film izleyelim mi yani. Evet. Mutlaka. 

Yıl: 2019

Tür: Komedi / Dram

Yer/Yapımcı : Netflix

İmdb: 7,6/10


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

his soykırımı

yapamıyorsan yapamıyorsundur. dimağın çünkü ısrarsız/ ve diğer her şey gibi sonunu bilemediğin bir kaos içinde büsbütün avuçlarında parıldayan hengamenin götürdükleri ile yüksünük, savruk, süreğen bir çağrışım yılgın ve üstelik son sürat giderken bu yılgıyla, sızlıyor burnun, içindekilerle dolu kafan ağır, güne dönen yüzün sararık, tırnakların mor ve pek çok şeyi yitirdiğin o günün akşamı aidiyetin siliyor her şeyi /block/daha fazla block/ biliyorsun korkak olmanın sırası değil, akıyorken hayret direnç gösterebilmen huzursuz bağdaşıklığa beyhude neden çünkü his soykırımı adı e biraz nüktedan. 🎧 Wherever i may roam

Kendini de birlikte götürmüş 🎧

• "Sokrates'e birinin yolculuklarla hemen hemen hiç değişmediğini söylemişler. "Eminim ki, kendini de birlikte götürmüştür" diye yanıtlamış Sokrates."¹ Yoksa madem hepimize bu cihanda bir yer, olmayan o yerde buluşacağızdır gibi, nereye kadar gideceğiz ya da duracağız çünkü yo lun sonunda bir yerde mutlaka toplanacağızdır. Ama değil mi ki oraya da aidiyet hissedemeyiz oradan da gidesimiz gelir orayı da kalabalık yaptık çünkü, orası da bir yer'leşti, resmiyet kazandı. Olur bu. Hep oldu. Buna direnmeyelim elbirliği edelim tamam kabul ama cihansız olup bir yerde de buluşmayalım lütfen. Kendilerimizi geride bırakabilir miyiz? Bu böyle herkesin kendine ait müstakil cihansızlığı olarak devam etse olmaz mı? Tamam kendini cihansız hissedenler güruhu olarak varlığınızın saptanmış olmasına hayır hiç asla lafım yok fakat sayınızın artmasından bir miktar rahatsızlık duyuyor olmam cihansızlığımı benciliyorsa, rahatsızım, müstakil cihansız olayım istiyorum, cihansızlıkla...

Yol

Bir film sahnesi bazen düşündürüyor insanı. Olmak istediğimiz yerler var. Olması istenilenler sürüncemede. -yıllardır aynı bak. Pencerelerden dışarıları izliyorum hep. Yollar dağlar, ağaçlar var. Birileri yürüyor. Gün dönüyor. Yere bişey düşürüyor biri, arabasının farı yanmıyor diğerinin, geçen biri çöp kovasına çarptı, yitti sonra gün. Akşam oldu. Sokak lambaları yanıveriyor gün yitince. Kemikleri sızlıyor mezardakinin, ısınmıyor, aydınlamıyor hiçbir mezarlığın içi, soğuk bu aralar; karşı evin bacası tütüyor, güneş gelir birazdan, çok az ama işi başından aşkın.-yazgısına sarılmış uçuyor son kuş. .. Meşhur bir hikaye var onu bilirsiniz.-yol hikayesi.Yolculukta tanırmışsın insanı. İçe gidileni kastetmediler ondan şüphesiz, kanla, başla, ayakla yürülüneni diyorlar. Olsun yine de ne kadar tanıyabilirsin ki bir insanı, öyle hemen tanınılabiliniyor mu. -sen de herkes gibiymişsin- Başka olmak için uğraşılabilinirmiş gibi. Dönüp durup yaşıyoruz hepimiz. Dönüyor filmler, toparlanıp gidiyoruz, ...

tüm bu oluş

| Niye ve şimdi bunun sırası mı bilmem fakat bir yerden düşmek isteseydim bu muhtemelen evrenin kenarı olurdu. Niye düşmek isterdim bilmiyorum. Evrenin ama mevzuyla kendisini ilişkilendirmesi bi hayli zor. Bir kenarı Stephan Hawking'e göre bile yok. Artık son kanıya göre evren sınırsız ama sonlu. Bir gün yok olacak ama üzgünüm canım kendim bir kenarı yok. :') Başlangıcıysa biraz kaoslu şaibeli entrikalı türk dizileri gibi süzüm süzüm süzülüyor. Evren ve ona oturtmak istediğim muhtemel tanımlar konusunda kafam evet biraz karışık. Gaz ve toz bulutlarını tenzih ederiz ama kim bu gaz ve toz bulutları. Khaos'un oğulları?. O zaman adları Gasos ve Tosos olmaz mıydı. Gasos ve Tosos diye yedi bölümlük mini dizi yazmamı isteseydi Netflix. -istemedi. Konumuz bu değil. Belli ki esaslı bir gazdan ve hatırı sayılır bir tozdan bahsediyorlar. Biz de anıyoruz. Mitolojide geçmemesi ya da bizim bir şekilde de olsa mitolojide yaşamadığımız gerçeğiyle birlikte biraz geçenlerde James Webb'in...

Vincent Van Gogh

Bundan bir-iki hafta kadar önce öyle dururken, yine okunacak ve yapılacak tonlarca şey varken, Loving Vincent'i izledim. Loving Vincent, Afiş Loving Vincent (Vincent’ı Sevmek), 2017 yapımı bir drama. Bu biyografik dramayı Van Gogh üzerine yapılmış diğer filmlerden farklı kılan, filmin 65.000 karesinin her birinin 100 ressam tarafından kanvas üzerine yeniden çizilerek yapılmış, yağlı boya çizimlerinden oluşturulması. Loving Vincent, 2017 Filmde V. Van Gogh'un ölümünden sonrası işlenmiş.  Gerçekten ihtihar mı etti yoksa bu bir cinayet miydi, gibi sorular çerçevesinde ilerliyor film. Adeta Van Gogh'un resimlerinin hareketlendirilmiş hali. Muazzam bir emek. film hakkında   En son buna benzer The House diye bir dizi/film izlemiştim. O da stop-motion tekniğiyle keçeden yapılmış canlıları hareket ettirilerek çekilmişti. Bu işi bu resim karelerinin her birini yeniden çizerek yaptıklarını göz önünde bulundurarak, Loving Vincent filmindeki emeği biraz olsun gözünüzde canladırab...