Ana içeriğe atla

İvan Osokin'in Tuhaf Hayatı



Bazen çok düşünüyorum ben de Osokin gibi geçmişe, gençliğimin çok önemli bir anına geri dönsem, hesaplaşmaya ve her şeyi çok başka yapacak olan o hatayı düzeltmeye çalışsam, doğru kararlarla, bir takım önlemlerle, düşünerek ilerleyip, ince eleyip sık dokuyarak yeniden yaşasam hayatım farklı olur muydu diye.

Belki de bilim kurguları sevmem bu yüzdendir. Hep portal açılsın, zaman makinası icat edilsin falan diye bekliyorum. Ama zaman makinası icat edilse ve profesör Emmet Brown'ın zaman makinesi De'Lorean gelse, Geleceğe Dönüş filminde Marty'yi götürdüğü gibi götürse beni ya da Osokin'in karşısına çıkan büyücü gibi istediğim noktadan başlatsa hayata neyi farklı yaparım ki? Marty işleri daha çok berbat etmekten başka ne yapmıştı. Osokin neyi farklı yaptı?


Geleceğe Dönüş
1985 ‧ Bilim Kurgu/Komedi ‧

Şu kitabı 18-26 yaş arası okusaydım muhtemelen, hayır değişebilir çok şey, nasıl değişmez, insan aynı hataları nasıl bile bile yeniden yapar, düşünür bi', gelecekten geldiğini bile bile aynı kararları almaz, alamaz falan derdim.


Ama kaç milyar canlı var, düşününce yeniden, nasıl değişebilir ki bir şeyler berinin eylemi ötenin eylemiyle bu kadar ilişkiliyken.

-kelebek etkisi?


-ne bu şimdi.


Değişen şey zamanın ilerlemesi mi yoksa ponçik (🧁) ruhumun olgunlaşması mı ?


Çünkü sadece tercihlerimizi yaşamıyoruz bakınca. Şartlar ve diğer insanların tercihleri de yaşantımızı belirliyor. Yaşantımız tek bir doğrultuda, kimsenin tavuğuna kış demeden ya da değnekle dürtülmeden asla ilerlemiyor. Yine o paradoksa düşüyoruz işte, geçmişi öyle yapmasaydım, şimdiki aklım olur muydu, şimdi aklım olmasaydı zaten geçmişi değiştirmek ister miydim.

Hatalar da yaşam biçimi, maalesef yaşadığımız zorluklar falan da. Diyelim kolaydı her şey, doğru ilerledi, istenilen gibi. Sorunsuz ve huzurlu. Öylesi mümkündü zaten, başkacası yoktu onun. Tüm ihtimallerin en mümkününde yaşıyoruz" ya da tüm mümkünleri en iyi ihtimalle.



Ouspensky'nin ilk ve tek romanı, Osokin'in Tuhaf Hayatı.


Romanda Osokin'in bir büyücüden hayatını değiştirebilmek için geçmişe gitmeyi istemesi ve hayatını bu sayede tekrar yaşaması anlatılmış. Neyi böyle yapmamalıyım diyorsa, yanlış olduğunu bile bile, bunları aynı şekilde yapmayı tekrar etmeye başlıyor Osokin. Her olayın sonunda fakat yine pişman oluyor.

Aslında en başında büyücünün onu zamanda geri gönderdiğinin bilincinde. Olan her şeyi hatırlıyor, ve tekrar aynı hataları yapmaması gerektiğinin telkinlerini veriyor kendine fakat bir süre sonra olacak olanları bilmek ona acı vermeye başlıyor, zamanla artık hiç hatırlamamak sanki daha iyi gibi geliyor ona, yine unutuyor her şeyi ve aynı hayatı tekrar ediyor. Hiçbir şeyi değiştiremiyordur çünkü.

Onu muhtemelen, bunu böyle yapmasaydım dedirten şey, öyle yapılmaması gereken şeyin sonuçlarının gelecekteki etkileri.


Aslında burada sorulacak soru, "Geçmişe gidip hayatımı değiştirebilir miyim?" değil, "Ne yapmalıyım?" olmalı diyor yazar.

Büyücü aracılığıyla da romanda bunun cevabını veriyor:


syf.170


"Ama bir şeyi unutma, eğer geçmişe şimdiki kadar kör dönersen, her şeyi aynı şekilde yapacaksın ve yaşanan her şeyin tekrarlanması kaçınılmaz olacak. Çarktan kurtuluşun olmayacak; her şey eskiden olduğu gibi olacak" (s.170)



Yazar Friedrich Nietszche'in "Ebedi Tekerrür" düşüncesinden esinlenmiş romanı yazarken. "Bengi Dönüş'ün" ne olduğunu kısaca aktarayım:


*Nietzsche'nin Ebedi Tekerrür (Bengi Dönüş) düşüncesi, zamanın döngüsel bir formda olduğu; olayların bu döngüsellikte sonsuza dek yinelenmiş olduğu, yinelendiği ve yineleneceği tezini içermektedir. Friedrich Nietzsche bu düşünceyi etik anlamda oluştaki yaratıcılığın, en yüksek yaşama gücünü elde etmenin, acıyla başa çıkmanın ve Üstinsan’ı meydana getirme aracı olarak geliştirmiştir. Ayrıca bengi dönüş, aktif nihilizmin kendini gösterdiği güçlü sınıfın ön koşuludur.*


Hemen es verip, Nietzsche'nin bu "bengi dönüş" felsefesini anlamaya çalıştım romanı okuyunca. Amor Fati(Kader Sevgisi)'yle ilişkisi düştü önüme. Annem hemen yanımdaydı bu araştırmayı yaparken, ona "kaderini seviyor musun?, dedim." Dedi ki Düşünmem lazım. Namaza durdu sonra. Bitince sordum tekrar.ajaj


"Yani isyan etmek gibi olmayacaksa, azıcık sevmiyorum" dedi, "yokluk, yoksulluk, sıkıntılar, zordu her şey. Ama kaderimi sevmiyorum demem", dedi. Dedim, "niye ibadet ediyorsun." "İşte Allah'a iyi kul olmak için. Orada dedi iyiyi/kötüyü yargılayacak olan o."


Diyelim ki dedim, "öte dünya yok, Allah yok, din yok, yine de dedim sever miydin kaderini?" "Ne yapacaksın ki diyor sevmeyip. Olan bu, elimizdeki bu. "


Kader ve tercihlerle ilgili kafam hep karışık benim. Bazen tercih edemediğimiz, öyle geliştiği, o an yaşamamız gerektiği için oluyor gibi sanki bazı şeyler; ne kadar yolları tercih ettiğimizi ve iradeyle/seçimi savunsam da çok da benim insiyatifimde gelişmeyen şeyler oldu hayatımda. Çok değiştirmek istediğim şey var geçmişte. Ama geçmişe dönüp yapmak istiyorum hep bunu; bugünden düzeltmek hiç düşünmediğim ikinci seçenek. Belki de ciddi ciddi artık "Amor Fati".


"Yeni yılda, hâlâ yaşıyorum, hâlâ düşünüyorum: Hâlâ yaşamalıyım, çünkü hâlâ düşünmeliyim. Sum, ergo cogito: cogito, ergo sum. Bugün herkes arzularını ve en içten düşüncelerini ifade etmek için kendine izin veriyor: Öyleyse ben de kendime, kendimden bir armağan olarak isteyeceğim şeyi ve bu yıl kalbimden ilk geçen düşünceyi söyleyeceğim; bu düşünce, ilerki yaşamımın tamamının temeli, güvencesi ve tadı olacak! Şeylerin gerekliliğini onların güzelliği olarak görmek için daha fazla, daha fazla bilgi istiyorum: Böylece ben de şeyleri güzelleştiren insanlardan biri olacağım. Amor fati: Bundan böyle aşkım bu olsun! Çirkine savaş açmak istemiyorum. Suçlamak istemiyorum, hatta suçlayanları bile suçlamak istemiyorum. Tek itirazım, kafamı başka yöne çevirmek olsun! Ve son olarak: Bir gün yalnızca alkış tutan biri olmak istiyorum!" (Nietzsche, Şen Bilim, s.288)


Kişisel gelişmeyecekseniz, ki ne haliniz varsa görün, diğer bir deyişle, "olumlama."fjfj


İyi tamam. Her şey aynı şekilde yine olsundu, beni ben yapan o olanlardı diyelim, tamam güncel bilimsel araştırmalara göre öldürmeyen şey hiçbirimizi güçlendirmiyor, fakat sanırım bizim biz olmamızda etkileri var gibi -yo hâlâ hayır, hayatımı hep sorgulayacağımdır yine de;)- fakat en azından bi miktar kahırlanmayı bırakmalıyım gibi kendi açımdan düşündüğümde.


Bengi Dönüş'üyle Nietzsche'nin, eğer doğru algıladıysam, sonsuz bir tekrarla dahi yaşasam, aynı hayat bile dönüp dursa sürekli; öte dünya olsa da olmasa da sonuçta burada da bir varlığım var, vücutlu ve histerik üstelik; nereye kadar kendimi yaşayamadıklarım için üzebilirim ki ve bu ne büyük saçmalıktır kelebek etkisi denen koca bir kaosun içerisindeyken tümümüz. Bir miktar hoş karşılamaya mı çalışsam, onaylasam falan?.sjsj Cidden sanki ihtimallerin en mümkününde yaşıyor gibiyiz. Ya da mümkünleri en iyi ihtimalle.



Roman kurgu ve dilden öte aslında "Bengi Dönüş" felsefesini içermesi ve ezoterik olmasıyla dikkat çekiyor. Özellikle Avrupa'da ve Amerika'da son zamanlarda çok sıkça kullanılmaya başlanan Türkçe'de "içrek" sözcüğü ile karşılanan ezoterik sözcüğü içinde saklı olan anlamı sadece seçilmiş kişilere açıklanan öğretileri tanımlamak için kullanılıyor.

Yazar'ın diğer kitapları da ezoterizm üzerine.


Zannediyorum bu romanı anlayabilmek için, Nietzsche'nin Bengi Dönüş'ü başta olmak üzere ezoterizmi ve Ouspensky’nin benimsediği, Georgi Gürciyev'in  Dördüncü Yol öğretisini anlamak gerekiyor. 

Açıkçası bu konularla bu romanla karşılaştığım için çok ilgi alanım olmadıklarını belirtmek isterim. Ayrıtılarına da vakıf olmadığım bir konu olduğu için, biraz Wikipedia'dan yardım. 🫰


*Georgi Gürciyev insan hayatının amacını sorgulamıș ve yanıtları eski geleneklerin içinde bulacaǧı düșüncesiyle, gerçeǧe ulașmak için Hindistan, Tibet, Orta Asya, Anadolu ve Mısır'da yirmi yıl kadar gezgin olarak dolașmıștır. Fakirlerden (beden kontrolü odaklı), rahiplerden (duygu kontrolü odaklı) ve yogilerden (zihin kontrolü odaklı) etkilenmiș, ancak yolculuğunun sonunda kendisi Dördüncü Yol adını verdiǧi bir öǧreti yaratmıștır. Dördüncü Yol'un diğer üç yoldan farkı günlük hayat içinde uygulanabilir olması ve beden, duygu ve zihin dengesinin kurulmasıdır. İnsanların hipnoz durumuna benzer bir uykuda olduklarını, Dördüncü Yol'un insanları bu durumdan kurtaracaǧını ve tam bilinç seviyesine yükselteceǧini savunmuștur. Hayatının sonuna kadar bu öǧretisini batı dünyasına tanıtmak için çalıșmıștır.*


Romanda aslında temelinde “özgür irade var mı, yok mu” sorusu üzerine yoğunlaşıyor yazar.


Yazarın benimsediği bu Dördüncü Yol öğretisine göre bu soruya  “İnsan” için özgür irade vardır ama bu "insan" "üst insan olmalıdır" cevabını verebiliriz gibi.


Ouspensky "İnsan'ın" "Kaza Kanununa" tâbi olduğunu düşünüyor. Bilinçsizce savrulurcasına, farkında olmadan yaptığı (kendi tercihi olmayan) şeylerin akışında sürükleniyor insan ona göre. Hatta olacak olana bazen çok da engel olamıyor.


Ancak benimsediği öğretiye ve Nietzsche'nin Bengi Dönüş felsefesine göre "Üst İnsan" diye tabir ettiği kimseler ise bir üst katman olan Kader Kanununa” tâbi olarak yaşıyorlar. Bilinçsizce savrulmak ve çeşitli musibetlere maruz kalmak yerine, tercihlerini bilinçli olarak yapıyorlar ve akışta kalıyorlar.

Bu katmanın diğer bir farkı da bağımlılıklar azalıyor özgür irade kendini göstermeye başlıyor.



Romanın sonuna yaklaşıldığında Osokin'in aslında yapılması gerekenin zaten kullanamamakta olduğu özgür iradesini bir süreliğine Büyücü’ye teslim etmek, bir nevi "kaza kanundan" (farkında olmadığı bir akışta sürüklenmekten) kurtulup, kader kanununa (bilinçli tercihi olan akışa) yönelmek olduğunu anlamaya başladığını görüyoruz.



Hadi Osokin iradesini teslim etti de belki de üst insan oldu. Biz nasıl Amor Fati'leriz hiç bilmiyorum.


Tek yol devrim .sjjs 











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

his soykırımı

yapamıyorsan yapamıyorsundur. dimağın çünkü ısrarsız/ ve diğer her şey gibi sonunu bilemediğin bir kaos içinde büsbütün avuçlarında parıldayan hengamenin götürdükleri ile yüksünük, savruk, süreğen bir çağrışım yılgın ve üstelik son sürat giderken bu yılgıyla, sızlıyor burnun, içindekilerle dolu kafan ağır, güne dönen yüzün sararık, tırnakların mor ve pek çok şeyi yitirdiğin o günün akşamı aidiyetin siliyor her şeyi /block/daha fazla block/ biliyorsun korkak olmanın sırası değil, akıyorken hayret direnç gösterebilmen huzursuz bağdaşıklığa beyhude neden çünkü his soykırımı adı e biraz nüktedan. 🎧 Wherever i may roam

Kendini de birlikte götürmüş 🎧

• "Sokrates'e birinin yolculuklarla hemen hemen hiç değişmediğini söylemişler. "Eminim ki, kendini de birlikte götürmüştür" diye yanıtlamış Sokrates."¹ Yoksa madem hepimize bu cihanda bir yer, olmayan o yerde buluşacağızdır gibi, nereye kadar gideceğiz ya da duracağız çünkü yo lun sonunda bir yerde mutlaka toplanacağızdır. Ama değil mi ki oraya da aidiyet hissedemeyiz oradan da gidesimiz gelir orayı da kalabalık yaptık çünkü, orası da bir yer'leşti, resmiyet kazandı. Olur bu. Hep oldu. Buna direnmeyelim elbirliği edelim tamam kabul ama cihansız olup bir yerde de buluşmayalım lütfen. Kendilerimizi geride bırakabilir miyiz? Bu böyle herkesin kendine ait müstakil cihansızlığı olarak devam etse olmaz mı? Tamam kendini cihansız hissedenler güruhu olarak varlığınızın saptanmış olmasına hayır hiç asla lafım yok fakat sayınızın artmasından bir miktar rahatsızlık duyuyor olmam cihansızlığımı benciliyorsa, rahatsızım, müstakil cihansız olayım istiyorum, cihansızlıkla...

Yol

Bir film sahnesi bazen düşündürüyor insanı. Olmak istediğimiz yerler var. Olması istenilenler sürüncemede. -yıllardır aynı bak. Pencerelerden dışarıları izliyorum hep. Yollar dağlar, ağaçlar var. Birileri yürüyor. Gün dönüyor. Yere bişey düşürüyor biri, arabasının farı yanmıyor diğerinin, geçen biri çöp kovasına çarptı, yitti sonra gün. Akşam oldu. Sokak lambaları yanıveriyor gün yitince. Kemikleri sızlıyor mezardakinin, ısınmıyor, aydınlamıyor hiçbir mezarlığın içi, soğuk bu aralar; karşı evin bacası tütüyor, güneş gelir birazdan, çok az ama işi başından aşkın.-yazgısına sarılmış uçuyor son kuş. .. Meşhur bir hikaye var onu bilirsiniz.-yol hikayesi.Yolculukta tanırmışsın insanı. İçe gidileni kastetmediler ondan şüphesiz, kanla, başla, ayakla yürülüneni diyorlar. Olsun yine de ne kadar tanıyabilirsin ki bir insanı, öyle hemen tanınılabiliniyor mu. -sen de herkes gibiymişsin- Başka olmak için uğraşılabilinirmiş gibi. Dönüp durup yaşıyoruz hepimiz. Dönüyor filmler, toparlanıp gidiyoruz, ...

tüm bu oluş

| Niye ve şimdi bunun sırası mı bilmem fakat bir yerden düşmek isteseydim bu muhtemelen evrenin kenarı olurdu. Niye düşmek isterdim bilmiyorum. Evrenin ama mevzuyla kendisini ilişkilendirmesi bi hayli zor. Bir kenarı Stephan Hawking'e göre bile yok. Artık son kanıya göre evren sınırsız ama sonlu. Bir gün yok olacak ama üzgünüm canım kendim bir kenarı yok. :') Başlangıcıysa biraz kaoslu şaibeli entrikalı türk dizileri gibi süzüm süzüm süzülüyor. Evren ve ona oturtmak istediğim muhtemel tanımlar konusunda kafam evet biraz karışık. Gaz ve toz bulutlarını tenzih ederiz ama kim bu gaz ve toz bulutları. Khaos'un oğulları?. O zaman adları Gasos ve Tosos olmaz mıydı. Gasos ve Tosos diye yedi bölümlük mini dizi yazmamı isteseydi Netflix. -istemedi. Konumuz bu değil. Belli ki esaslı bir gazdan ve hatırı sayılır bir tozdan bahsediyorlar. Biz de anıyoruz. Mitolojide geçmemesi ya da bizim bir şekilde de olsa mitolojide yaşamadığımız gerçeğiyle birlikte biraz geçenlerde James Webb'in...

Vincent Van Gogh

Bundan bir-iki hafta kadar önce öyle dururken, yine okunacak ve yapılacak tonlarca şey varken, Loving Vincent'i izledim. Loving Vincent, Afiş Loving Vincent (Vincent’ı Sevmek), 2017 yapımı bir drama. Bu biyografik dramayı Van Gogh üzerine yapılmış diğer filmlerden farklı kılan, filmin 65.000 karesinin her birinin 100 ressam tarafından kanvas üzerine yeniden çizilerek yapılmış, yağlı boya çizimlerinden oluşturulması. Loving Vincent, 2017 Filmde V. Van Gogh'un ölümünden sonrası işlenmiş.  Gerçekten ihtihar mı etti yoksa bu bir cinayet miydi, gibi sorular çerçevesinde ilerliyor film. Adeta Van Gogh'un resimlerinin hareketlendirilmiş hali. Muazzam bir emek. film hakkında   En son buna benzer The House diye bir dizi/film izlemiştim. O da stop-motion tekniğiyle keçeden yapılmış canlıları hareket ettirilerek çekilmişti. Bu işi bu resim karelerinin her birini yeniden çizerek yaptıklarını göz önünde bulundurarak, Loving Vincent filmindeki emeği biraz olsun gözünüzde canladırab...