Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kafkaesk bir an

  Franz Kafka  üzerine bir şeyler söylemek ve eserleri hakkında konuşmak için de çok geç kalındı. Yazarı resmen üç haftalık fenomen gibi tükettikler.ajaj Fakat yine de hissettiklerimden bahsetmek istedim. Beni oldukça etkiledi çünkü. Of. Kafka'ya herkes gibi benim de ön yargım vardı, bir gün indirimdeydi İşbankası Kültür Yayınları, dedim Dönüşüm, Şato ve Dava'dan başlayayım. İlk Dönüşüm'ü okumuş epey sevmiş, sonra ara vermiştim. Daha sonra, -nolduysa artık (?) kitap stoğum tükenmiş olabilir- Ş ato'yu okuduğum an, tüm eserlerini okumam gerektiğini düşündüm hemen, çok geç kalmıştım,  Şato'yu ummadığım ölçüde sevdim çünkü. Niye ummuyorum? O kadar da salt popüler kültür ayrıştırması değilmiş -daha kaç esere böyle yabancılaştık, gündemden düşmesini bekliyoruz kim bilir- Kafka'ya da bunu yapmayıp şans verince artık, Şato'yu sığdıramamla birlikte yere göğe, dedim bu işaret devam et.  Fakat Kafka biliyorsunuz, varoluşcu. Bir takım sancılar çekmemiz gerekiyordu ...

The Good Place

The Good Place çıktı yoluma. " İyi Yer "   Öyle ansızın, öncesinde hiçbir ön araştırma yapmadan, çok sıradan, öyle alelade bir gün durum komedisidir diye açtığımız dizi, öteki dünyadan, ölümden, ahlaktan, etikten, dostluktan bahsediyor bir takım şeyleri sorgulatıyordu. E biraz diziden ve hissetiklerimden  bahsedeyim dedim bende. Öteki yaşam ve bu öteki yaşamın başlangıcıyla birlikte bunun nasıl gerçekleştiği, gerçekleşirken neler olduğu ve sonsuzluğu üzerine çok düşünüyorum şahsen uzun zamandır.  Herkes düşünür. Bunu islam düsturuyla incelediğimizde, yaradılıştan beri cennet ve cehenneme gidilme zamanının gelmesini bekleyip, ayrıştırılma için (ölü ya da diri) herbirimizin kıyameti beklediği kitapta açıkça belli. Bundan bin yıl önce ölen de şimdi ölen de ölünce gidilen o mekanda(ya da boşlukta) zamandan bağımsız bir şekilde yeniden diriltileceği o kıyamet gününü bekliyor. Bu kıyamet gününde teraziler çıkacak iyi ve kötüler ayrılacak, cennete ve cehenneme gidecekler b...

Elias Canetti - Körleşme

Korkunç. Ben çok enteresan bir başyapıt okudum. Dur anlatayım. Diyor ki önsözde Londra Üniversitesi öğretim üyelerinden ünlü edebiyat uzmanı Prof. J. Isaacs, 1950 yılında verdiği bir konferansta Elias Canetti'nin Körleşme romanı üzerine: "... Yüzyılımızın en büyük romanlarından olan Körleşme'nin çekiciliği, ilk okuyuşta ancak Karamazof Kardeşler'le ya da James Joyce'un Ulysses'iyle karşılaştırılabilir." Karamazov Kardeşler'le ben lise öğrenimim sırasında tanışmıştım. Romanın ana karakterleri Ivan ve Alyoşa arasındaki diyaloglar beni oldukça sorgulamaya iten diyaloglardı. Daha sonrasında da 2021'de daha önce okumuş olduklarım da dahil yeniden Dostoyevski okumaları yapmış Karamazov Kardeşler de dahil olmak üzere tüm eselerini okumuştum. Profesörün tam olarak neden bahsettiğini iliklerime kadar anlayabiliyorum. Ulysses'i ise henüz okuma cesaretim yüklenmedi onun da zor bir eser olduğunu okumuştum. Umarım sıra ona da gelir. Körleşme bana resm...

Didem Madak

İris'in Ölümü Bugün kalbimi eski bir plak gibi Öyle çok tersine çevirdim ki: Bazı şarkılar vardır Cızırtılı bir yağmur gününü anlatır Uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı Deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır, O zaman bir yavru yengece bakan İnsanların şarkısı olurdu o şarkının adı. Keşke ismim İris olsaydı, Keşke ismim herkese Sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı . Bazı şarkılar vardır Ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır İşte o ellerimle herkese Çamurlu şiirler uzatsaydım Hepsi çok kirli olsaydı tanrım! Bazı şarkılar vardır Kırmızı akşamsefalarını anlatır Karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını Komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını Geceyi onlar bahçeye taşırdı Ben ne zaman öleceğim tanrım! Sabah olunca mı? Keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım İrileşen, gitgide irileşen ağaç gibi İsmi nedensizce İris oluveren bir ağaç gibi Şu odanın ortasında dursam, Saat kuleleri dökülürdü dallarımdan tanrım! Artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyo...

Who am i?

Who am I? "Önemli olan, bu dünyada kendimde yavaş yavaş keşfettigim özel yeteneklerin, beni hiçbir şekilde, bana özgü ama bana verilmemiş olan daha genel bir yetenek arayışından saptırmamasıdır. Kendimde bildiğim her türlü haz ve hevesin, hissettiğim her türlü yakınlık ye duygudaşlığın, etkilendiğim her türlü cazibenin ötesinde, başıma gelen ve yalnız benim başıma gelen tüm olayların, yaptığımı gördüğün bir sürü hareketin, yalnız benim hissettiğim heyecanların ötesinde, diğer insanlara kıyasla, farklılaşmamın neden ibaret, o olmazsą neye bağlı olduğunu öğrenmeye, anlamaya çabalıyorum. Öteki insanlar arasında benim bu dünyaya ne yapmaya geldiğimi, hangi tekil ve eşsiz mesajın taşıyıcısı olduğumu ancak bu farklılaşmanın bilincine vardığım ölçüde açığa vuracak değil miyim, onun kaderinden ancak kendi adıma sorumlu olabilmek için?.." (Nadja, syf:10) Nadja,  Andre Breton'ın görünürde süreksiz bir arayış peşinde koşuşu. Anlamlandıramama, arama fakat bulamama, bulmayı istememe, ...